31 Ocak 2006

geçen perşembe günüydü sanırım. televizyonda bir haber spikeri kar dolayısıyla nasıl mahsur kaldığını, efendim haber merkezine nasıl zor ulaştığını falan anlatıyor. kendisi atilla yeşilada , habertürk'ten. neyse, elinde dağcı kazması , tırmanma ipi falan. koca adam karların üzerinde sürünüyor, oraya buraya kazmasını saplayıp, güya kendini yukarı doğru çekiyor falan. efendim zamanımızı almakla kalmıyor, ki kendisi bu konuda bizi zorlamadığı için birşey söyleyemiyoruz. ama hem kendisi hem de bağlı bulunduğu haber merkezi, acaba neden böyle bir haber yapmışlar ve ana haber bülteninde yayınlamışlardır? yani çok mu gereklidir? yani sayın yeşilada karların üzerinde sürünmezse ana haber bülteni eksik mi kalacaktır? anlayamıyoruz.

aynı gün başka bir kanal. milletimizin, kitlemizin, kütlemizin toplu olarak çılgınca eğlendiği, efendim genç kızlarımızın popolarını sallayarak, genç erkeklerimiz saçma sapan yarışmalara katılarak tüm hünerlerini sergiledikleri programlardan biri sadece. hepsi de kendisine sanatçı diyen bir sürü konuğu var programın. ama tabi biz onlarla ilgilenmiyoruz. başkalaşım geçirmiş biri var aralarında, oktay kaynarca, onunla ilgileniyoruz. kendisi daha önceki hayatında gayet düzgün, akıllı bir insan görüntüsü çizer iken şimdiki yaşantısı tamamıyla kendi kontrolünden çıkmış görünüyor. kendisi bir şiir okudu. evet evet o programda. hani kızlarımızın popolarını sallamak ve kendilerini göstermek için can attıkları programda.

öncelikle şiir dediğin , benim fikrimce tabi, büyük bir kalabalığın - ki o kalabalık eğer oraya göbek atmaya gelmişse hiç okunmaz- önünde okunmaz, ya da öyle okunan şiir azdır. duygusu azalır kalabalıkta. oysa şöyle üç beş kişi olursa, sıcak olur. okuyan kişinin o an yaşadıklarını paylaşırsınız, acısını keser alırsınız.

sonra şiir dediğin kabadayı bir şekilde okununca duygusu daha etkileyici olmaz. her şiiri böyle bir delikanlı havasıyla okursanız, şiirin kendi duygusunu önemsemiyorsunuz demektir. o zaman şiir okumayınız efendim.

ilkokulda, şiiri kim daha çok bağırarak okursa, sanki daha iyi okuyor diye öğretilmiş, hatta dayatılmış olabilir ama o ilkokulda kaldı. sonra bize dayatılan şiirleri değil ve bize dayatıldığı için değil, kendimiz sevdiğimiz için , kendimizin sevdiği şiirleri okumaya başaladık değil mi? eğer gerçekten şiir okumayı seviyorsak, şiiri anlamış ve duygusunu da anlamış olmamız gerekmez mi? hadi bakalım şimdi herkes dağılsın. birkaç şiiri tuvalette, banyoda yada yanlız başınıza bir odada okuyup bir daha düşünün. yoksa bu hayat böyle gitmeyecek. karşımızda, kürsüde, birazdan kendine bıçak saplayacak, aha sapladı , saplayacak izlenimi yaratan ilkokul öğrencisi modunda!

Hiç yorum yok: