23 Kasım 2007

cimcöz derini




kadife ne kadar oyuncuysa ve meraklıysa, cimcöz bir o kadar derin, sakin, kırılgan. öyle seviyor ki sevilmeyi, oturunca kucağıma atlıyor, burnuma burnunu değdirmece, burnumu yalamaca, sev beni sev beni durumları.
kendisi çok hastaydı, burnundan balonlar çıkıyordu, yavru kediler için kedi nezlesi ölümcül olabiliyor. sıpanın burnu tıkalı olduğu için koku alamıyor ve bir süre sonra yemek yemez oluyor. cimcöz işte o son safhadaydı, kemikleri sayılıyordu artık, antibiyotik, parazit tedavisi, şırınga ile yemek derken, güzel bir sıpa oldu.
önce cimcöz geldi bakımı için, fakat o kadar kırılgan ki, korktu bizden, tünedi bir dolabın üzerine, sabahtan akşama kadar inmedi oradan. baktık olacak gibi değil, kendini iyi hissetsin diye kadifeyi de getirdik. kadife bunun sokaktan yandaşı, birlikte uyuyorlar, birlikte yiyorlar falan. kadife gelince sıpa biraz rahatladı.

kadife tosbağası




kadife tosbağası bu. arkadaş kontenjanından bu kışı sıcak bir yerde geçirecek. çok güzel, çok akıllı, çok yaramaz, süper meraklı, yakında resim yapmayı öğrenecek sanırım.

08 Kasım 2007

dört tombalaktan biri



bu sıpa ilk fotoğrafta ayakta duruyor iki patisinin üzerinde.

dört tombalak

bu sıpalarla bu yaz tatilde çakıştık, o plastik borunun içine büyütmüş annesi. dışarıdan bir tehlike geldiği anda, hooop plastik borunun içine, tren misali. çok çok güzellerdi, anne vahşiydi biraz, yemek ve su verirken bile beni yırttı, ısırdı ama olsun arkasını döndüğü anda bu sıpaların göbeğine dokunmamı engelleyemedi. tüm günleri videodaki gibi anneleriyle ve diğer kardeşleriyle tepişerek ve bunun dışında kalan zamanlarda uyuyarak geçiyordu. başka videolarda var. bir ara yükleyeceğim.

04 Eylül 2007

küba, devrim müzesi

küba devrimine ve devrim öncesi batista yönetimine ait tüm sürecin detaylı belgelerle sergilendiği devrim müzesi. müzenin en çok ilgi çeken bölümü ise castro ve che'ye ait kişisel eşyaların sergilendiği bölüm.





bu sıpanın adı kadife. kendisi yeni konuğum.

03 Ağustos 2007

işte bu


hem benim tarzım, hem çok çok rahat. benim giydiğim en rahat sandalet. daha önce almış olduğum sandaletlerimi 16 sene giymişim, hesapladım. onlar hala sapasağlam ama artık bıkmıştım. her koşulda acımadan giyeceğim, ortopedik ve benim diyeceğim bir sandalet diye kıvranırken birkenstock geldi yetişti.

yine sarıyla bir ara


yatıyoruz yine yanyana, atmış patilerden birini benim bacağıma, uyku uyanıklık, karnında pembe-kırmızı birşeyler var. o ne , yara mı? sarı? derken herşey bir anda akyaka - azmak'ta metrelerce derinden görünen taşlar gibi netleşiyor. sarı uzun zamandır bağırmasıyla bizi mahalleye rezil etmiyor, uyurdu ama daha fazla uyuyor, e memeleri de baya bir şişmiş, kızarmış. bu sıpa bize yaşattığı 1,5 senelik bağrış, çağrış, utanış, evden kaçış, gece uykudan uynadırılışın sonunda, küçük sıpalar getirecek evimize, dolabımıza, masamıza, koltuklarımıza, daha çok dolabımıza sanırım, bir de sehbamıza.
efendim yukarıdaki fotodan da görüldüğü gibi karnında duran o şeyler yara değil, pembe-kırmızı, süt dolan memelerdir, kendisinin önünde saygıyla eğiliyorum, ben de o sütten istiyorum.

27 Temmuz 2007

hasat zamanı trinidat'ta 3 günlük bir festival ile kutlanıyor, devlet bira dağıtıyor, gece gündüz müzik çalıyor meydanda ve herkes dansediyor. böyle bir enerji yok. sabahtan diğer sabaha kadar dansedip bira içiyor, yollarda sızıyorlar. nasıl dansettikleri anlatmama gerek yok sanırım, herkes biliyor.
trinidat çiftçilerin yaşadığı bir kent. aşağıda fotoğrafta görünen atların ataları ilk olarak ispanyollar tarafından adaya getirilmiş. festivalde tüm kentte atlarıyla koşturdular, özellikle geceleri bira içip yarışlar yaptılar, hem atları hem kendilerinden emin ve biraz mesafeli tavırlarıyla bizi kendilerine hayran bıraktılar.












11 Temmuz 2007



havana, unesco tarafından dünya mirası listesine alınmış. dünya mirası listesinde olmasının kriteri ise ;

iv) to be an outstanding example of a type of building, architectural or technological ensemble or landscape which illustrates (a) significant stage(s) in human history;

v) to be an outstanding example of a traditional human settlement, land-use, or sea-use which is representative of a culture (or cultures), or human interaction with the environment especially when it has become vulnerable under the impact of irreversible change;

http://whc.unesco.org/en/list/204/

acayip bir yer diyorum.

09 Temmuz 2007


plajlarda atıştıracak birşeyler bulmak kolay. bazılarında pizza, hamburger, patates kızartması gibi şeyler var. bazılarında balık bile satılıyor. burası bizim bir plajda balık yediğimiz büfe. mercan ailesinden bir balıktı sanırım ve çok lezzetliydi.
bu plajlara çoğunlukla yerli halk gidiyor, onlar peso kullanıyorlar alışverişlerinde, siz ise cuc. ama sorun olmuyor, her iki parayı da kabul ediyorlar.

03 Temmuz 2007

ester'in evi

burasıda ester'in evi. sağda demir parmaklıklı olan bizim kaldığımız oda. hemen solda ortak banyo ve tuvalet var. merdivenin altinda , tam karşıda ortak mutfak. merdiven ise ester'in oturduğu kata ve o ünlü banyosuna çıkıyor.

burası ise bekleme odası, koridor gibi... gelenlerle burada görüşüyor ester.

ester sanatla epey ilgili bir kadındı, kendisi de tiyatro sanatçısı, sanırım birkaç filmde de oynamış. burası da salonu;


yine salon;

ester'in evi havana'nın merkezinde. tüm diğer kent merkezleri gibi aktif bir yer. gençler çoğunlukla burada takılıyor, insanlar gece kent merkezindeki otellere gelip müzik dinliyor, birşeyler içiyor. kent merkezinde kalmak her zaman olduğu gibi avantajlı.
havana'da ester'in evinin olduğu bölge ilk bakışta size güven vermeyebilir ama problem yok, merak etmeyin, gayet güvenli.



02 Temmuz 2007




burası bir kadının evi, demir parmaklıklı olan , milletin önünde biriktiği yer ise mutfağı. devlete vergi verip evin mutfağını küçük bir büfeye dönüştürmek mümkün. daha çok sabahları insanlar kahvaltılarını yapıyorlar, akşamda atıştırıyorlar. ne yapılıyor; sabah domuz etli bir hamur hazırlanıyor, o kızartılıyor, akşam domuz eti tava gibi birsey yapıyorlar. yedim mi? hayır. işte bu kadın o kadın, hani çöpü koyduğu el arabasına, çöpü boşaltıp kocaman domuz eti koyan. üstelik domuz eti pazarını da gördüm ki, oha!, yemem.

27 Haziran 2007


ester'in evinin tam karşısındaki apartmanda oturan yaşlı teyze. hep o pencerede durup sokağı izler, bizi balkonda görünce el sallardı. küba'da yaşlıların çok fazla uğraşları yok sanırım, erzakları devlet tarafından karşılanıyor, ev sorunları yok, onlarda tüm gün kapının önünde ya da pencere oturuyorlar. onlar küba'nın eski dönemlerinin de yeni dönemlerinin de şahitleri. eski dönemlere tanıklık ettikleri içinmidir bilmem, yaşlılar fidel'e daha yakın, ondan arkadaşları gibi bahsediyor ve övgü ve saygıyla anıyorlar. oysa gençler ve orta yaşlarında olanların bir kısmı fidel'i ve yaptıklarını onaylamıyorlar. hatta trinidat'ta bir çift ile sohbetimizde anlamıştık hislerini, kuşatılmış hissediyorlardı, adada yaşamak, oradan çıkamamak psikolojilerini bozmuştu insanların. fidel ölsün diye bekliyorlardı ama onlara göre fidel çok güçlüydü ve ölmeye hiç niyeti yoktu. tarafsız bir gözle bakmak için uğraştım ama beceremedim. fidel, benim için küba demek. ben o ölmeden küba'ya gidebilmenin hayallerini kurmuştum, oysa onun halkının bir kısmı o ölsün diye dua ediyorlardı. onları da, fidel'i de anlamaya çalışınca her iki tarafta haklı sanırım.

26 Haziran 2007

küba devam



biz küba'ya akşam vardık, sabah ilk işimiz gidip motosiklet kiralayıp, etrafı gezmek oldu. hava nasıl güzel, güneşli, sıcak, açık. havana merkezden epey uzaklaşmışız, karşımıza bir plaj çıkmış, girilmezmi denize. bir heves kumlara koştuk, ben çantadan havluyu çıkarıp kumun üzerine sarana kadar hava bir anda yandaki fotoğraftaki gibi oldu, yağdı, yağdı, durmak bilmedi, biraz gerildim tabi ben, nasıl döneceğiz havana'ya diye, fakat sonra bir cesaret yola çıktık. oooooo herkes yollarda, yürüyen, motorsikletle dolaşan, yağmurda yıkanan. önyargılar bizi kilitliyor, yağmur ya, sorun var demektir, yok öyle birşey aslında, bizim bildiğimiz yağmur değil zaten, sıcak fırtına, ama sorun yaratmıyor emin olun, hatta biraz alışınca keyfi bile çıkıyor.

06 Haziran 2007

pembe burunla yazılara bir ara

pembe burun kaka yaparken;



çok yaramaz sıpa, devamlı oyun oynuyor. göbeğini öpeyim derken burnumu ısırmaya kalktı;








05 Haziran 2007

küba'da çocuk olmak

küba'da çocuk olmakla ilgili bir yazı yazmayı düşünüyorum uzun zamandır, bugün okumuş olduğum iki yazıdan sonra zamanın geldiğini farkettim.

yazılardan biri bir blogtan. sisteki goriller. meltem'in bugün yazmış olduğu hiç kimse olmak başlıklı yazısı. sorduğu sorunun cevabını bilmiyorum ama insanoğlunun ne kadar acımasız olduğunu biliyorum. ben bilgisayarımın karşısında birşeyler atıştırırken birileri açlıktan ölüyor. ben kedi yavrularıyla uğraşırken, daha hayatlarının başında çocuklar yaşamdan koparılıyor. zalim kelimesi insanı tanımlıyor.

ikincisi ise küba dostluk derneği tarafından çevrilmis granma international'dan alınmış "küba dünya çocuk günü" konulu bir yazı. yazıyı merak edenler için aşağıda yayınlayacağım. önce küba'da çocuk olmak üzerine birşeyler söylemek istedim.

bilirsiniz türkiye'de çocuklar anne babasının kanatları altında ve çocuk olarak yetiştirilir. hatta anne babalar öylesine abartırlar ki bunu, eşşek kadar olur çocuk hala sığınmak ister, hala sorumluluk alamaz. böylece kendi yönlerini, yollarını çizecek gücü kendilerinde bulamayacak şekilde büyür ve neredeyse öyle de ölürler insanlarımızın çoğu.

bu nedenle küba'da bizi şaşırtacak kadar çok dikkatimizi çekmişti, büyüklerin çocuklar ile ilişkileri, çocukların kendi aralarında ki ilişkileri. küçük çocukların bile ağladığına şahit olmadık sanırım. ilkokula gidenler, arkadaşları ile buluşup yavaş yavaş yoldan arkadaşlarını toplayıp yürüyerek gidiyorlar okula. yollarda şarkı söylüyorlar. birbirleriyle şakalaşıyorlar ve elele yürüyorlar çoğunlukla. şakalaşıyorlar ama şöyle bir farkla; çocuk gibi değiller, daha doğrusu bizim bildiğimiz çocuklar gibi değiller, biraz daha olgunlar, ama bizim bildiğimiz anlamda değil yine bu olgunluk. yani büyümüşte küçülmüş cinsi değiller, asosyal çocuklar gibi tüm hareketlerini kontrol altında tutmaya çalışmıyorlar. nasıl anlatacağımı bilemedim. sanırım tanık olunca anlaşılabilecek birşey. aslında neden böyle olduklarını söylesem belki daha rahat anlaşılabilir. büyüklerle ilişkileri biraz farklı. çocuklara birey gibi davranılıyor, yani şu kabulle yaklaşıyorlar; evet boyu kısa, hatta küçük, evet büyükler kadar tecrübeleri yok ama muhakeme yetenekleri var ve akılları var, anlayabilirler, anlatabilirler.
basit bir detay, biz küçük bir çocuk gördüğümüzde ne yapıyoruz, ay canım ne tatlı, (yanında annesi varsa) ay sizinmi, kac yaşında. sanki orada çocuk yokmuş gibi, sanki o cevap verse de onun cevabı sayılmazmış, geçerliliği yokmuş gibi. eğer çocuğa soracaksak da, çocuk gibi davranıp, güya onun seviyesine inip, hatta çocuk sesi denen o sesle soru sorarken buluyoruz kendimizi.
oysa küba'da çocuklar ve büyükler direk ilişkilenebiliyor. sorular direk çocuğa soruluyor ve cevabı ciddiyetle karşılanıyor, cevabı önemseniyor. büyüklerle çocuklar birbirlerine el çakıp "hey adamım" diye hitap edebiliyorlar, hiçe sayılmıyorlar.
küba dostluk derneğinin yayınladığı granma internatinal'dan alınan yazıda konuya başka yönden yaklaşılmış, farklı yönleri görülmüş, ben günlük hayatın içindeki kısmını gözlemleyebildim sadece ama merak ederseniz onu da okuyun;

Küba’nın Ayrıcalık Sahipleri: Çocuklar
(Granma Internacional)

Dünyanın pek çok köşesinde çocuk olmak bir ayrıcalık sayılmaz ama bugün Küba'da gelinen noktada, her çocuğun doğumundan itibaren tüm temel haklarına sahip olması gibi bir ayrıcalık vardır.

Bu tür ayrıcalıklar her yıl daha çok Kübalı ufaklığın diğer uluslarda pek de hatırlanmayan ve bu alanda bir ilgisizlikle karşılanan 1 Haziran’da Uluslar arası Çocuk Günü’nü kutlamasına yeter sebebi oluşturuyor.

1925 yılının Ağustos ayında 54 ülkeden temsilci İsviçre’nin Cenevre şehrinde biraraya gelerek Uluslar arası Çocuk Mutluluğu Konferansı’na katıldı ve çocukların korunması ile ilgili bir Cenevre Deklarasyonu yayınladı.

Böylece tüm katılımcı ülkelerde, çocukların sosyal ve psikolojik olarak her türlü imkandan faydalanması, daha iyi fırsatlara sahip olması ve onlar için tehlikeli olacak yerlerde ve ayrıca zorunlu olarak hiçbir yerde çalıştırılmaması zorunlu hale geldi.

Bu konferanstan sonra farklı ülkelerin hükümetleri Uluslar arası Çocuk Günü’nü 2. Dünya Savaşı ve diğer savaşlarda hayatını kaybeden çocuklara adayarak kutlama kararı aldı.

Küba’da çocuklar; okullarına, farklı fiziksel kapasitelerine veya özel bakım gerektiren hastalıklarına bakılmaksızın eşit bir şekilde oyunlarıyla, aldıkları sağlık hizmetleriyle bu günü tüm mutluluklarıyla kutluyorlar.

Onları başka ülkelerdeki benzerlerinden ayıran şeylerden bazıları; özgürce sosyal hayata katılımları, doğmadan önce ve doğduktan sonra aldıkları bakım, oldukları 13 faklı aşı, pek çok tehlikeli hastalığa karşı aldıkları koruyucu hekimlik hizmeti, kendi örgütleri ve toplantıları olarak sıralanabilir.

Kübalı çocuklar emek sömürüsünden, hayat kadınlığından, insan trafiğinden, dilencilikten ve pazar ekonomisinin görüldüğü ülkelerdeki diğer tür şiddet olaylarından çok uzakta yaşıyorlar.

Onların yasalarla korunan hakları ile doğmuş ve büyümüş olmaları, Küba devriminin 1959’dan beri sosyal gelişim programlarının hedefi ve en kötü ekonomik kriz dönemelerinde bile bu hedeften bir sapma olmadı.

Bu yılın çocuk gününde Küba için, günün uluslar arası öneminin yanı sıra enerji kaynağı olarak kullanacak gıda maddelerinin insanlığın elinden alınarak bu tehditin ortadan kalkması açısından da bir önemi var.

Birleşmiş Milletler kaynakları, durumu yeryüzünde her dakikada tıbbi bakımın sağlanamamasından ve açlıktan 16 çocuğun öldüğü gibi bilgileri akılları durduran rakamlarla açıklıyor.
Bunun tam tersi olarak Küba, nerdeyse yarım yüzyıldır sürdürülen ABD ablukasının dayattığı ekonomik, finansal ve ticari pek çok zorlukla başa çıkıyor olsa da her 1000 doğumda 5,6 olmak üzere Dünya'nın en düşük bebek ölüm oranına sahip ülkeler arasında yer alıyor.

Kübalı çocuklar bu günü gerçek bir farklılıklar yaşadılar.

Her okulda kutlamalar, etkinlikler, gösteriler ve okul dışı faaliyetler gerçekleştirdi ve bir grup öncü (birinci ve ikinci kademe eğitim alan öğrenciler) kendi tecrübelerini ve kendi haklarını Internet vasıtasıyla diğerleriyle değişme imkanı buldu.

Hayatlarında hiç okula gitmemiş ve yoksulluk içinde yaşayan insan sayısının 140 milyonu bulduğu gezegenimizde bu seçenekler bazılarınca görmezden geliniyor.

Bu da bize gösteriyor ki 1989 yılında kabul edilmiş olan çocuk korumasının evrensel normlarını ve yasalarla bunun korunmasını sağlayan Çocuk Hakları Konvansiyonu’na karşı hala sağır olan kulaklar ve kapalı olan zihinler var.

22 Mayıs 2007

yaşamımın şeyi

şimdi bu sıpa benim iş yerime çok yakın biryerde yaşıyor, bugün çektim fotoğrafını. kendisi çok şanslı, şöyle ki; annesi doğum yaptığında sadece bu sıpa hayatta kalabiliyor, ve şans bu ya, aynı günlerde bir başka anne daha doğum yapıyor ama bütün yavruları ölüyor. o anne de bu sıpayı yavrusu sayıyor. hal böyle olunca, bazen gerçek anne bir yere taşıyıp emziriyor, bazen diğeri, oradan oraya taşıyorlar, birlikte bakıyorlar, birlikte gözetiyorlar, koruyorlar. baksanıza temiz, pembe burnuna, iki anne olunca gün boyu yalıyorlardır tabi.







bunları gördüğümde hissettiğim şey benim yaşamım aslında, o şey için yaşıyorum, o şeyi önemsiyor ve seviyorum. o şey benim.
küba yazıları devam ediyor, sarı sıpası ile bir ara ;

dün, bizim bardaklara ve sulara sarkmasın diye , bu daha küçükken sehbanın üzerine koyduğumuz bardaktan su içerken,


bu da daha sıpa iken kardeşleri diğer sıpalar ile birlikte.




11 Mayıs 2007

trinidat'ta balkondan görünen manzara, güneş tam karşıdaki iki katlı evin üstünden doğuyor. hava hafif ağarmaya başlamadan hemen önce horozların ötüşünü duymak insana iyi geliyor.


bu da sokağın öbür tarafı;
trinidat şehir merkezinden çıkıp mango bahçelerini geçtikten sonra; karayip denizi;

ve yine karayip denizi, girdiğim en güzel su.





yemeiçmetikkkkkkkkat

  • kaldığınız evde kahvaltı yapın.
  • dışarıda atıştıracak bir şeyler var, pizza, tavuk, sosis. çok ucuz hepsi
  • bol bol meyve yiyin, mangolar süppper ve çok ucuz
  • ekmek bulmak sorun olabiliyor, gittiğiniz yerde fırını sorun ve fırının çalışma saatleri için fırının dışında asılı olan tabelaya mutlaka bakın, fırın açılır açılmaz gidin, sıraya girin.
  • balık yiyin, salatadan birşey beklemeyin, balığı pişirilmeden önce kontrol edin, cinsini anlamak sorun ama neyse siz yine de kontrol edin.
  • şehirler arası yollarda, mango bahçelerinin içinde küçük çardaklar kurulmuş gelip geçenler için. ne satılıyor; sıkılmış meyve suyu ve yiyecek birşey belki. bizim durduğumuzda çevrilmiş bir domuzu masaya yatırmışlar, üzerine de bir naylon, naylonun üstü sinek, gelenler naylonu kaldırıp kafalarına göre yiyorlardı, nasıl fiyatlandırılıyor bana sormayın, bilmiyorum.
  • sıkılmış meyve sularını ihmal etmeyin.
  • cuba-libre( rom ve cola) , cubanitos(rom ve domates suyu) ve biraları cristal ve bucanero'yu kesinlikle için.
  • mojitoyu iki kere içtim, gitmişken için.
  • bir sürü marka gazlı, gazsız meyve suları var, deneyin. küba içecek olayında çok başarılı.
  • su ise gazlı ve gazsız olarak satılıyor, pet şişelerde. fiyatı 0.70-1 cuc arası değişiyor.
  • peynir düşkünü biri olarak paris'ten peynir almıştık, çok işimize yaradı. tavsiye ederim.
  • şu ana kadar yaptığım tüm yolculuklarda enerji versin diye kuruyemiş alırım yanıma, çok işe yaradı. üstelik gittiğimiz heryerde tanıştığımız insanlara türkiye'den birşey ikram etmek hoş oldu.
  • her ihtimalci kolibasili ben, yine paris'ten bir paket makarna ve iki paket hazır çorba aldım. iyiki böyle yapmışım. evlerde bunları pişirmenize izin veriyorlar, nasıl iyi geliyor anlatamam.
  • oha demeyin, hergün sabah 7 gibi gezmeye başlayıp, gece yarılarına kadar devam edince enerjiye ihtiyacı oluyor insanın. nutella aldım paris'ten ne var. isterseniz siz almayın, bu yazdıklarımı orada hatırlarsınız.

yemeiçme

baştan söyleyeyim, küba mutfağı italyan mutfağı kadar lezzetli değil. şok oldunuz değil mi?

ne yedik;
  • bol bol mango, ananas, papaya, mango, mango, mango yedik. yolda da kesilip satılıyor meyveler, pazardan da alabiliyorsunuz. ucuz, 3 tanesi 1 cuc gibi. biz trinidattan aşağıda fotoğrafı da olan teyzeden almıştık, 6 tane mangoya 1 cuc aldı.





















  • havana'da fast food satan küçük, büfe gibi biryer bulduk, tavuk ve patates kızartıyorlardı, ki tavuk çok lezzetliydi, içecek dahil, 1.80cuc dı.

  • balık yedik, gerçi çok fazla balık tutamıyorlar sanırım, belki denize açılamadıklarından, belki kurallar var bu konuyla ilgili tam olarak anlayamadım ama bir ada olmasına rağmen çok az balık vardı. balığı filetosunu çıkarıp ızgarada yada yağda pişiriyorlar. balıkları çoğunlukla büyük ve lezzetli. balıkta pazarlık yapabiliyrosunuz. seçtiğiniz balık + salata gibi birşey( domates çok az bulunuyor, birkaç yeşillikten salata yapıyorlar) üzerinden pazarlık yapıyorsunuz. havana yakınlarında bir plajda kocaman, mercan ailesinden bir balığa ve yanında yeşilliğe 8cuc istemişlerdi, 6 cuca anlaştık, balık çok lezzetliydi, yeşilliklerde bir o kadar kötüydü.

  • balıkları seçerken dikkat etmek lazım, malum bizim tanıdığımız balık değiller. şöyle ki; trinidat'da büyük sarı bir balık seçtik, ve iki adet küçük mercanımsı balık. kızartıp getireceğiz dediler. kolibasili the gerçek'te bana jest olsun diye o büyük balığı bana verdi. balığı koparıp yemeye çalışıyorum, kopmuyor, elimle orasından burasından çekiştiriyorum, kauçuk gibi, koparamıyorum. kiteg(kolibasili the gerçek) şaka yaptığımı düşünmüş, kendisi aldı denedi, ama o da başaramadı. sanki plastik, oyuncak balığı kızgın yağa atıp kızartmışsın gibi. sonunda iki küçük balığı bölüşmek zorunda kaldık.

  • kaldığınız evde kahvaltı edin, peynir ve ekmek bulabileceğiniz tek şansınız orası olabilir. küba'da un yani tahıl problemi var. buğday ve diğer tahılları yetiştiremiyorlar iklim dolayısıyla, fakat mısır çokca yetişiyor, ama bundan mısır ekmeği yapmıyorlar. aslında ekmeği galiba az tüketiyorlar, ekmek yaptıkları un ise dışarıdan geliyormuş. ekmekleri pek ekmek gibi değil, uyduruk bir pasta gibi, yuvarlak şekilli, küçük ama olsun, ekmek işte. sabah çok erken saatlerde fırından çıkıyor ve hemen bitiyor. belli bir sayının üzerinde alamıyorsunuz sanırım. fiyatı ise fırında çalışana bağlı, bazen 6 tanesine 1 cuc bazen 1 tanesine 1 cuc verebiliyorsunuz.

  • bolca domuz var, kızartıyorlar, çeviriyorlar, hamurla karıştırıp kızartıyorlar, sosis yapıyorlar.

  • her tarafta pizzacı var, ben denemedim, çok ağır kokuyordu pizzası ama deneyenler sevmişler. afiyet olsun.

  • içecekleri muhteşem, mango, ananas suları, gazlısı, gazsızı, biralar, rom hepsi çok güzel, bol bol tüketin, deneyin. meyve suları, biralar hep aynı fiyat 1cuc, rom da pazarlık serbest. 6cuc diyorlar, 4 cuca alabilirsiniz.

  • yollarda taze meyve suları sıkıyorlar, eğer hijyenle ilgili bir probleminiz yoksa leziz, deneyin. sokaktaki yiyecekler peso ile satılıyor ama siz cuc verdiğinizde bir problem olmuyor.
bu balık biz trinidat'ta plajdayken, genç bir adam tarafından kıyıdan epey ileriden tutuldu. ağzını açtığında benim kafam girerdi, o kadar büyüktü. koca adada ilk defa birini balık yakalamış gördüm, şaşırdım.










not:benim gibi, tosuncuk olma yolunda ilerleyen biriyseniz küba insana çok yarıyor, çok fazla yiyecek birşey yok, üstelik sıcak, birde üzerine sabahın köründe başlayan yürüme , gezme seansları ile bedeninizin büyük kısmı küba'da kalıyor.

08 Mayıs 2007

kalacakyeryurttikkat

  • havana'da büyük oteller var ama benim fikrim p-evde kalın. merak etmeyin çok güvenli.
  • p-ev ucuz, iki kişi klimasız 25cuc, klimalı 30cuc. kahvaltı dahil.
  • ester'in casa'sını kesin tavsiye ederim, çok temiz ve güvenli ve kahvaltıda peynir var.
  • banyo ve tuvalet ortak kullanım.
  • p-evdeki kahvaltıyı sakın atlamayın.
  • evsahibinden her türlü destek alabilirsiniz, kesinlikle gelen turistlerin sorunlarını çok iyi biliyorlar yardım ediyorlar. herşeyi sorun.
  • seks biraz yaygın birşey küba'da. yani şunu demek istiyorum, evde çalışan adam, fahişe bulmayı önerecektir, şaşırmayınız, hayır dediğinizde kesinlikle ısrar etmiyorlar. benim değil ama kolibasili the gerçekin başına geldi. çalışan adam kızkardeşini teklif etti, ki kızkardeşim diyor ama doğrumu bilmiyoruz, kolibasili the gerçek nazikçe geri çevirdiğinde ısrar etmemiş.
  • paranızı, pasaportunuzu ve değerli şeylerinizi kasaya koyuyorlar, reddetmeyin.
  • tam olarak kalacağınız günleri belirtin, çünkü onlar kalacağınız günün üzerinden vergi yatırıyorlar devlete, sonra değiştirmek istediğinizde hafif surat asabiliyorlar.
  • trinidat'ta iki ana caddede kalın. evler ucuz 15 cuc 2 kişi kahvaltı hariç, yok.
  • kesinlikle sizi oraya götüren taksi şöförü yada rehber yada yolda size yardım etmek isteyen herhangi birinin ev sahibi ile pazarlık yapmasına izin vermeyin, onlar da ya sizden yada ev sahibinden komisyon almaya çalışıyorlar. nazikçe bu tip yardım isteklerini geri çevirin, evlerin kapısını çalarak p-ev olup olmadığını sorabilirsiniz, zaten çoğu ev sahibi dışarıda oturuyor.

kalacak yer

küba'da kalacak yer konusu kolay. büyük oteller var havana'da, ama benim tercihim casa particular yani pansiyon-ev yani p-ev oldu. Böylelikle centro habana'da yani şehrin merkezinde kalabiliyorsunuz, daha hayatın içinde oluyor insan.

p-evler devlet tarafından küba'lılara verilen bir hak. isteyen başvurup, eğer evi de uygunsa evini p-eve çevirebiliyor. kendisi de orada yaşamaya devam ediyor. her kalan kişi başına devlete vergi ödüyor ve bir kural var evinde kendi akrabaları dışında kimse çalışamıyor, aile ekonomisine katkı olsun diye planlanmış bir sistem yani. gerçi bu kurala uymayanlara da rastladık ama neyse.

havana'da kaldığımız yeri kesinlikle tavsiye ederim, biz de tavsiye üzerine gittik, çok temiz ve güzel bir yerdi. kaldığımız odada ester'in (evsahibesi, kendisi aktris ve çok havalı bir kadın, kendisi de üst katta kalıyordu, banyosunu gördüm, sanırım bir de kleoparta'da vardır o banyodan. havalı diyorum anlayın işte.) eski, antika gibi eşyaları vardı. yani kübalı bir aileye konuk olmuş gibi bir his yaratıyor.

odaların fiyatı 2 kişi 25cuc klimasız, 30cuc klimalı. biz klimasızı tercih ettik, ben klima ile uyuyamam, ki hiç rahatsız olmadık. odada banyo yok, banyolar ve tuvaletler ortak kullanım, ama gerçekten çok temiz. güvenlik ile ilgili hiçbir problem yok.ayrıca bu fiyata kahvaltı da dahil.

kesinlikle kahvaltı yapmayı ihmal etmeyin, çünkü peynir bulabilmek için tek şansınız bu. ester'in kahvaltısı; tavada yumurta, peynir ve bir sürü tropik meyve, ananas, mango falan gibi. üst katta küçük bir terası var, yemek yada içki istediğinizde oraya servis yapabiliyor gece. kendisi değil tabi, kendisi kleopatra dedim ya, çalışanlar yapıyorlar tüm işleri.

kartı şurada; altında yazan günlerde internet erişimi olabiliyor kendisiyle.



trinidat'ta ise otobüs istasyonu etrafında bir sürü p-ev var, fakat orada kalmayın derim, Jose Marti yada Antonio Maceo isimli iki büyük caddesi var, o cadde üzerindeki p-evleri tercih ediniz. bunlar ispanyol kolonyal mimarisi ile yapılmış, atların içerideki avluya geçebilmeleri için kocaman kapıların ve kocaman pencerelerin yapılmış olduğu, çok güzel evler, çoğunlukla tek katlı. iki katlı olanları da var ve bunların üst katında küçük bir balkonu olabiliyor, ki balkonu olanını tercih ediniz. bizim kaldığımız öyleydi. gece o balkonda oturmak yada horozlar ile birlikte uyanıp sabah ışıklarını o balkonda izlemek için değer diyorum. şimdi oturmuş bunları yazarken çantamı alıp işi falan boşverip, uçağa atlayıp gidecesim geldi.

trinidat'ta p-evler 15-14 cuc falan fakat kahvaltı vermiyorlar ama o evlerde kesinlikle konaklayın derim. havana'da ester'in evi gibi temizlik beklemeyin. burada yaşayanların çoğu çiftçi, tütün tarlasında , mango bahçesinde çalışıyorlar. bizim kaldığımız oda üst kattaydı kendi banyo ve tuvaleti ve balkonu vardı, çok temiz değildi evet ama olsun, o balkonu yeterdi. 15cuc vermiştik iki kişi için.

04 Mayıs 2007

arabamotosikletaksitikkat

  • motosiklet kiralayın, ucuz ve rahat. motosikletler yeni. trafiğe dikkat edin , pek düzenli değil.
  • motosiklet günlük en fazla 15cuc, 24 saat için, 24 saati geçirmeyin, 1 saat bile geçince bile ücretini alıyorlar.
  • otoparka park edin, fişinizi alınnnn aman ha. otopark 1cuc
  • motosikletle plaja falan gidin, biz 50-60km lik mesafelere de motosiklet ile gittik, yollar çok iyi durumda değil ama çok güvenli.
  • içinizde çok büyük bir istek beslemiyorsanız araba kiralamaya teşebbüs etmeyin, ya da edin, kesin bize düşen amca manyaktı. ama yine de içinizdeki isteği yenemiyorsanız fiyatı günlük 30-40-50-60cuc gibi.
  • tren ve otobüs bilmiyorum, gerek duymadım. otobüsler biraz uzun gibi, sanki konteynerden otobüs yapmışlar, yani otobüsleri büyük demek istiyorum.
  • şehirler arası yolculuklarda p-ev sahibine danışın, taksi ayarlasın size. küba'da ralli olayına girin.
  • coco-taksi çok rahat ve ucuz, kullanın. mesafeye göre değişiyor, biz şehrin diğer ucuna bile 8cuc vermiştik. ucuz diyoruz, daha ne olsun.
  • bu arada yolu yaşlılara sorun, gençler, özellikle genç erkekler eğlenmek için bilerek yanlış tarif ediyor, sizi ters istikamete yöneltiyor.
  • benzin olayına değinmemişim hiç, onu farkettim. benzin sıkıntısı var ama benzin ucuz. litresi 0.90cuc, küçük küçük benzinlikler var, sadece bir defa girdiğimiz benzinlikte benzin kalmamıştı, ya 2 saat bekleyin ya da buraya yakın bir benzinlik daha var orada benzin varmış demişlerdi. bekleyebilirsinizde, devam da edebilirsiniz, bazı benzinliklerde beklerken birşeyler atıştırmak mümkün.

araba, motosiklet, tren, taxi

güzel geçti paris- havana yolculuğumuz gayet güzel geçti. küçük bir tiyo, eğer iki kişiyseniz, uzun uçuşlarda üçlü koltuğun cam kenarını ve koridor kısmını satın alın, uçak tam dolu değilse kimse ortaya oturmak istemiyor, millet sürahiye sığacak boyutlara gelirken, siz gevşek gevşek birbirinizin üzerine ayarkarınızı uzatıp yatabiliyorsunuz.

uçaktan çıkınca fırın kapağını açmışız gibi bir efekt oldu. sıcak ama olsun, kübadayız, hem ben severim sıcağı.

havaalanından şehir merkezine inmek için sanırım otobüs var ama biz taksiyi tercih ettik, otobüs saatleri çok belirsiz çünkü. taksi bulmak kolay, hemen yanınıza geliyorlar, pazarlık yapmak serbest. bize ilk yaklaşan taksi 20cuc dedi, sonraki ile 15cuc anlaştık. ( cuc - cuba convertible peso , küba'da sadece yabancıların kullanabildiği bir para birimi. yaklaşık değeri o zaman 1 amerikan dolarına eşitti, şimdi de öyle) bu arada bizi bindiriken taksiye iki küba'lıyı da aldılar, ki onlardan da peso olarak para aldılar. bir amerikan doları ise 25 peso yapıyordu, şimdi de sanırım öyle.

biz şehiriçi seyahat etmek ve plajlara gidebilmek için motosiklet kiraladık. bunları kiralayabileceğiniz ofislerin adresleri kalacağınız adreslerde var ve bu ofislerden heryerde var. motosiklet'in günlüğüne 15cuc istiyorlar, biraz pazarlıkla 14, 13 olabiliyor. motosiklerler yeni, gayet güzel, 2 tane yeni kaskla birlikle veriyorlar ki süper. fakat mutlaka devletin işlettiği otoparklara koyulması ve oradan fiş alınması lazım, çünkü eğer otoparka koymazda çaldırırsanız büyük problem var demektir. otoparkta başına birşey gelirse ve sizin de elinizde otoparktan aldığınız fiş varsa hiçbir sorun yok, elinizde fiş olması gerekiyor. bazı otoparkçılar otopark parasını cebellezi yapabilmek için fiş vermekte zorlanıyorlar, azmediniz, alınız. otopark ücreti heryerde neredeyse aynı, 1cuc. hiç ummadığınız yerlerde otopark oluyor, plajlarda falan bile var, türkiyedekiler gibi, sizin onu görmeniz gerekmiyor, o sizi görüp hemen geliyor.



işte bizim trinidat'ta kiraladığımız motosiklet, kaskı falan çok temiz ve yeni idi.

tren ve otobüs kuyruklarını görünce binmedik, denemedik bile, aslında motosiklet tüm problemizi çözdü.

bisiklet- taksiler var, hani adam çekiyor önde, ben ona zaten binemem. kendimi öyle kimseye çektirmem, takıntılıyım, dokunmayın.

coco-taksi var ki süperrrrrrrrr. bu o bisikletle çekilenin motosikletle çekileni gibi, üstelik şekli de muhteşem, üstelik çok ucuz ve hızlı. kesinlikle pazarlık ediniz, mesafesine göre 1, 3, 5, 8 cuc. işte de fotoğrafı.




şehiriçi olayı tamam, peki şehirler arası. otobüs tren falan demeyin, aynı para üstelik çok da zahmetli, saatleri belli değil, çok uzun sürüyor yok, üstelik çok kalabalık oluyor. kaldığınız pansiyon - evin ( ki artik p-ev diyeceğim, yoruldum ya yazmaktan) sahibine söylüyorsunuz, size bir taksi ayarlıyor, bunlar sanırım legal taksi değiller, öyle çalışıyorlar. ama gerçekten çok iyi araba kullanıyorlar. trinidat 335km havana'ya ve o kadar hızlı gitti ki bizim taksici 3 saate girdik trinidat'a, ki yollar cok duzgun değil, ki arada 2 defa çiş, yemek molası verdik, ama adam ayağını hiç gazdan çekmedi, hem de hiç. çok rahat ve güvenli bir yolculuktu, istediğiniz yerde mola veriyor üstelik. havana - trinidat arası kişi başı 25cuc. ( otobüsler de 20cuc falan)

bu arada biz trinidat'a gitmek için araba kiralamak istemiştik, fakat başaramadık. bir günümüze yakınını araba kiralamak için harcadık, fakat nafile, çok yavaş çalışıyorlar, arabalar eski, ellerinde ne var ondan pek haberdar değiller. önce adam bize bir araba önerdi, sanırım 40cuc'du günlüğü, tamam dedik, benzini biz alıyoruz, dolduruyoruz depoyu, siz parasını ödüyorsunuz dediler, tamam dedik. bütün kerdi kartı işelmleri, formlar dolduruldu, bu arada adam 7000 kişi ile telefonda 3000 kişi ile ofiste muhabbet etti, araba benzinliğe gidecek, bekliyoruz, bir haber, araba yolda kaldı, çalışmıyor. e tamam olabilir dedik, elimizde 50cuc'luk araba kaldı dediler, ona da tamam dedik, bütün form işlemleri, 10000 kişi ile sohbet sonrası o arabanın başka birine kiralandığı ortaya çıktı. elimizde 60cuc luk kaldı dediler, oha ama tamam dedik, fakat o da yokmuş ellerinde. bizi esir etti adam yani, bir de sanki onu esir eden bizmişiz gibi bağırdı çağırdı sinir yaptı. neyse araba kiralama olayı bence gereksiz, hele şehirler arası seyahat eden taksileri keşfettikten sonra.

hatırlatayım, ki hepimiz biliyoruz ama yeniden söyleyeyim ki okuyacaklarınızı o çerçevede değerlendirin. küba'da herşey devletin, yani taxilerin bağlı olduğu birlikler, motosiklet ve araba kiralayan acentalar dahil devletin. orada çalışanlar da devlet memuru. yani söyleyeceğim o ki, zaman buradaki gibi değil daha yavaş akıyor, devlet memuru olan bu insanlar ne yaparlarsa yapsınlar hayatlarında çok büyük değişiklik olmadığı için rehavet içinde, yavaş yavaş çalışıyorlar, hemen karamsar olmayın, alışacaksınız ve seveceksiniz.