yazabilecekmiyim, o sabrı gösterebileceğim bilmiyorum. yazmak istediğim birkaç şey var.
şenol'un da bir web sitesi varmış. linkini ekledim sayfama. oğlu bulut, eşi emek'le maceralarını, hayata dair düşüncelerini, başından geçmiş olayları hikaye kıvamında, güzel bir dille yazıyor. kendisinin sayfasına da yazdım; dilinden , anlatımından dolayı kendisini çok kıskandım. ben birşeyleri anlatmak, hem de böylece kafamda toparlamak amacıyla yola çıkıyorum her defasında, kafam öyle karışıyor ki, hep anlatacaklarımı yarım bırakıyor, üstelik kendimi doğru düzgün ifade edemiyorum. yazarken kendim olamıyorum, ama yazarak bunun üstesinden geleceğim, gelmek istiyorum, bu kadar kontrollü biri olmak çok hoşuma gitmiyor, çok fazla zarar vermeden, kendimi yıkmak ve bazı şeyleri yeniden inşa etmek istiyorum. basiti, kontrollü halimden nefret ediyorum, değiştireceğim.
şenol benim üniversiteden arkadaşım, gülmece topluluğuna, ben de çok yetenekliyim, karikatür de yaparım, komikte yazarım (ne demekse!) diye girmek için kandırdıklarımın arasında olanlardan. şenol üniversiteyi uzattı mı bilmiyorum ama ben hazırlıktaydım onlarla tanıştığımda, onlar herhalde üçüncü sınıfta falanlardı. gülmece topluluğunda tek kız olmamın avantajıyla ve belkide zamanla karikatür çizemediğim anlaşıldığında başka işler yapabileyim diye bana başkanlık bile yaptırdılar. topluluğun isminin gülmece içermesi dolayısıyla herhalde, herkes acayip gevşekti. hep gülünecek birşeyler vardı ve evet tabu yoktu. yani bu insanların tabuları azdı, beni en çok çeken şey buydu herhalde. tek kız olduğuma aldırmadan gittikleri kerhanelerden, spermden, ereksiyondan falan çok rahat bahsedebiliyorlardı. yoksa bu erkek muhabbetiydi de ben mi abartmıştım; tabuları yok diye. neyse bilmiyorum. bildiğim şey yanlarında kendimi iyi ve rahat hissettiğimdi.
şenol ve kayı ( kendisinden sonra bahsedeğim) bana abilik bile yapmaya başlamışlardı. hatta topluluk içinden çıktığım bir adamı onlardan saklamak zorunda kalmıştım. öyleydiler yani. aslında ikisiyle de ilişkimiz nasıl ilerledi bilmiyorum ama hep vardılar. ben üçüncü sınıftaydım mesela, bunlar mezun olmuşmuydu hatırlamıyorum ama hep vardılar. herhalde ben okuyordum, bunlar işe girdi. çünkü benim paramın olmadığı dönemde bunların parası vardı diye hatırlıyorum.
sonra evlendiler. şenol, çok sevdiğim , süper orjinal bulduğum emek'le evlendi. emek çok sade ama o kadar sade birinden beklenmeyecek kadar şaşırtıcı, süprizli biriydi. evleri oldu, üstelik evleri olduğu için artık hertürlü organizasyon yapabiliyorduk. çok sık buluştuğumuz söylenemez ama buluştumuzda hep güzel geçiyordu zaman. kayı'da evlendi. hatta ben düğününe gittim. üstelik benim pantolonumu ve tshirtümü giyerek gelen erkek arkadaşımla. onlar beğenmediler, beğenmediklerini de hep belli ettiler, üstelik aramızda alınma ve kırılma diye bir şey kalmadığı için, zaman zaman dalga geçerek, zaman zaman saçma sorular sorarak belli ettiler sevmediklerini. ama hani ben de asiydim. kim takardı onları, abi gibi birşeydiler ve abiler böyledir, fazladan endişelidir.
sonra ben istanbul'a taşındım ama bitmedi ilşki, emek o sırada hamile kaldı. bu inanılmaz birşeydi, çünkü onlar çocuk yapmayı düşünmüyorlardı, üstelik bana göre emek anne , şenol'da baba olamayacak iki insandı. burada bir yetersizlik durumundan bahsetmiyorum, o zamanlar benim gözümde çocuk sahibi olmak eski bir gelenekti (evet böyleyim ben ne yapayım!) ve onlar çok yeniydiler ve çağa aittiler. neyse şaşırdım çocukları olacağını öğrendiğimde ve çok sevindim. ilginç olacaktı bu tecrübeyi yaşamalarını izlemek. kayı'nın oğlu toprak o zaman vardı ve esin ve kayı'nın toprakla maceralarını takip etmek güzeldi.
bulut doğdu. malesef bulut'la sadece bir defa karşılaşabildim. o zamanda kafasını tutmakta bile zorlanan, dört ayağı üzerinde gezinen bir sıpaydı.kendisini tanımaya fırsatım olmadı . bilmiyorum karakteri nasıldır, neleri sever, neleri sevmez , hayatının bu aşamasına tanık olamadım yani, ama biliyorum ileride başka bir aşamasına mutlaka tanık olacağım.
bulut acaba karakter itibariyle şenol'a mı yoksa emek'e mi daha çok benziyor. bunu merak ediyorum. şenol'un yazdıklarından sanki şenol'a benzemeye başladı diye düşünüyorum- tabi şenol kendine benzeyen yönlerini de yazıyor olabilir, itiraf ediyor çünkü zaman zaman bulut'un emek'e daha çok ilgi göstermesini kıskanıyormuş- çok sakin ve sanki algısı yüksek bir çocuk olarak hayal ediyorum bulutu, yine şenol'un anlattıklarından. şenol'da öyledir, sakindir ama ve hüzünlüdür sanki - ya da üniversitede kızların ilgisini çekebilmek için hüzün ve gizem katıyor olabilirdi kendine- , gizemlidir, üstelik kendisinden en azından benim beklemediğim fikirleri vardır. şaşırtır beni. kendisiyle herşeyi rahat konuşabilirisin, müzik dersin müzik der, edebiyat, edebiyat, sadece kadınların konuşabileceğini düşündüğün şeyleri bile... konuşabilirsin istediğini.
aradan zaman geçti, ben de büyüdüm, bunlar da kabul ettiler benim büyüdüğümü hatta. ne değişti diye düşündüm şimdi ama bulamadım. pek birşey değişmedi herhalde, tabi hayatta çok şey değişti ama bu aramızdaki şeyleri değiştirmedi. hala şenol bir soru sorduğunda ben en samimi düşüncelerimle, kendimi saklamak zorunda kalmadan cevaplayabiliyorsam çok birşey değişmemiş diye düşünüyorum. bazı insanlarla kurduğum iletişim dilini - ki bu insanlardan bir tanesi de tülü, kendisiyle de ilgili yazmak istiyorum- çok seviyorum. kendimi kendim gibi hissedebiliyorum.
yaşamın bir dili var sanıyorum, senin, senin dışındaki canlı cansız herşeyle, her düşünce ve hisle kurduğun bir ilişki var. karşılıklı bir ilişki, dışındakileri dönüştürebiliyor, kendin dönüşebiliyorsun. bir insan değil, bir canlı değilsin sen bir dilsin, bir dil yaratıyorsun aslında. bu, toz zerreciğinin o koca evrene bakmasını ve algılamaya çalışmasını sağlayan , o koca evrenin de zerreyi görmesine yardım eden bir dil.
güzel buluyorum şenol'un dilini.
31 Mart 2006
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Yazdıkların için teşekkür etmek istedim. Çok da uzatıp "körler sağırlar, birbirini ağırlar" durumuna düşmek istemiyorum ama ilişkimize dair söylediklerine katılıyorum. Yıllar geçiyor ve biz, onca mesafeye, onca görüşülmeden geçen zamana rağmen hiç kasmadan devam ediyoruz. Bu durumu ben de çok seviyorum.
Kayı da söz konusu olduğunda, sen bir kez bize "siz ince insanlarsınız, kadınsı taraflarınız var" demişitin. Biz çok dalga geçmiştik, sen bize ibne diyorsun falan diyerek. Ama biz anlamıştık seni. Hala da anlıyoruz.
Dalga geçtiğimiz eski sevgili meselsine gelince... Adamın birisine Rocha testi yapılıyormuş. hani adama lekelerden oluşan bir görüntü gösteriyorlar ve adam gördüğünü anlatıyor. İşte böyle bir adam her gördüğüne cinsel bir yorum yapıyormuş: Burada iki kişi misyoner pozisyonunda ... Bunda üçlü yapıyorlar... Burada bir kadın bir adama... Bunda hayvanlar şeydiyor... falan sürüp gitmiş. Sonunda testi yapan "sen ne sapık adamsın ya" demiş" her gördüğünü sapık sapık şeylere yoruyorsun" demiş. Diğer adam da "asıl sapık sensin", demiş "bana sapık sapık resimler göstermeye utanmıyor musun?"
Fıkrayı yazmaya başladığımda niye yazdığımı biliyordum. Şimdi biliyorum. Sahi bu fıkranın senin eski sevgililerinle ne ilgisi var?
Çok öptüm.
Şenol
Yazdıkların için teşekkür etmek istedim. Çok da uzatıp "körler sağırlar, birbirini ağırlar" durumuna düşmek istemiyorum ama ilişkimize dair söylediklerine katılıyorum. Yıllar geçiyor ve biz, onca mesafeye, onca görüşülmeden geçen zamana rağmen hiç kasmadan devam ediyoruz. Bu durumu ben de çok seviyorum.
Kayı da söz konusu olduğunda, sen bir kez bize "siz ince insanlarsınız, kadınsı taraflarınız var" demiştin. Biz çok dalga geçmiştik, sen bize ibne diyorsun falan diyerek. Ama biz anlamıştık seni. Hala da anlıyoruz.
Dalga geçtiğimiz eski sevgili meselesine gelince... Adamın birisine Rocha testi yapılıyormuş. Hani deneğe lekelerden oluşan bir görüntü gösteriyorlar ve denek gördüğünü anlatıyor. İşte böyle bir denek her gördüğüne cinsel bir yorum yapıyormuş: Burada iki kişi misyoner pozisyonunda ... Bunda üçlü yapıyorlar... Burada bir kadın bir adama... Bunda hayvanlar şeydiyor... falan sürüp gitmiş. Sonunda testi yapan "sen ne sapık adamsın ya" demiş" her gördüğünü sapık sapık şeylere yoruyorsun" . Diğer adam da "asıl sapık sensin", demiş "bana sapıkça resimler göstermeye utanmıyor musun?"
Fıkrayı yazmaya başladığımda niye yazdığımı biliyordum. Şimdi bilmiyorum. Sahi bu fıkranın senin eski sevgililerinle ne ilgisi var?
Çok öptüm.
Şenol
PS: Lütfen önceki yorumumu siler misin? Sen dilimle ilgili onca güzel şey yazıyorsun, bense yazım yanlışlarıyla dolu bir yorum bırakıyorum. Utandım kendimden.
Yorum Gönder