08 Haziran 2006

2 haziran , izinli olup evde takıldım, sarıyla göt göte yattık, kolibasili the gerçek'le ankara'ya birlikte gitme kararı verdik.

kolibasili the gerçek ankara'ya her gidişte kasılır, yine kasıldı. kendisini rahatlatma girşimlerimiz sonuç vermedi, ki kendisi cuma sabahı uyandığında bile ne yapacağına karar vermemişti.

sarı'ya pasiflora içirip, kolibasili the gerçek'i ikna edip, sarı'yı kutusuna tepiştirip, sıcağın ortasında yola çıktık.

kedilerin ter bezleri yokmuş, serinlemek için dilleri dışarıda ağızları açık, korkutucu bir şekilde nefes alıp veriyorlar. tabi biz de korktuk, veteriner kuzenimizi 300 defa aradık. sagolasın heval.

bolu , ulusoyda mola, arabayı ve sarı'yı serinleten süper düşünceli insan kolibasili the gerçek. devam...

yok bu giriş değil, samsun, sincan girişi derken eve vardık. önce sarı çözülecek, mama kabı, kaka kabı, kendisi, suyu. oh be rahat, hiç sorun yaşamadı evle ilgili, kokladı bir süre, baktı ki güvenli, tamamdır. masaların üstü, dolapların, yatakların altı hep onun.

annemin süper fasulye kavurması, ne kadar çok özlemişim bunu, neden yapmıyorsam , üstelik ne kadar da kolay. 2 tabak mideye. ohhhhhhhhhhhhhh

kolibasili the gerçek kaburga diye tutturdu. carrefour, mangal, gece evin yanında bir park, karanlıkta süper oldu, bana piknik gibi geldi. kardeşler, ekin ve deniz de geldi. ohhhhh keyfimize diyecek yok. aile sıcaklığı hoşuma gidiyor, o zamanlarda kötü olan hiçbirşey bana dokunamazmış gibi.

ertesi gün çok sıcak, sarı bir yanda ben bir yanda, anne ve baba bir yanda , en serin yerleri bulup yatmak tek derdimiz.

sıcak yetmezmiş gibi kış yemeği olan hokgili pişirmesini rica ettim anneden. 2 tabakta ondan, süper olmuş, çok özlemişim. bittim. çok sıcak, hokgili ile birlikte cehennem oldu ankara.

akşam tuna'nın nikahı var. gidelim. en fazla 1 saat tahammül edebiliyorum düğünlere. çok kalabalık, gürültülü...

ertesi gün kardeşle birlikte onların evine gittik. mürsel hoca ve deniz yoldan gelmiş uyuyorlardı. sevimli insan mürsel hoca. önce ne dediğini çok anlayamadım ama sonra konuşma ritmindeki şifreyi çözünce herşey berraklaştı. kelimeleri anladım ama üçünün arasında geçen konuşmayı yine de anlayamadım. kendimi televizyona verdim, bir de uzandım güzelce, sevdiğim dizinin kaçırdığım bölümü oynuyordu tvde, süper oldu.

hepbirlikte hostada döner yedik ( ben soğanlı yedim) , üzerine hasan ustada tatlı, mürsel kardeşi pisboğazımla şaşırttım, utandım. sonra mürsel hocanın da şaşırtıcı yönleri olduğunu öğrendim. rahatladım.

ovacıktı herhalde kahvenin adı, tavla, deniz yendi beni, kahve, çay, soda, yine de patlamak üzereyim.

eski z barda bir bira, yetti de arttı. bahadır, özcan, ekin, deniz, ben eve gidiş, mavra, kakara kikiri, lagaluga. özcan'ın 1/5 oranında yaptığı komiklikler. bahadır sızmaya çalıştı, ekin oynadı. oynadın ekin işte.

sarı'sız geçen ilk gece ve üstelik bir yanım eve sarı'nın yanına gitmek istiyor, bir yanım ankara'da dolaşmak istiyor. fırsatı yakalamışken dolaşıyorum.

sıcağa rağmen, deniz ve ben kaleye gittik. oh mis gibi serin bir köşe. eski günlere gidiş gelişler geldi aklıma.

akşam ev, ertesi gün biraz daha gezme kızılay'da. ekin en sevdiğim kitapları hediye etti bana. peynir kitabı, ekmek kitabı, küçük oteller kitabı, bir de çok güzel 6 tane minyatür. minyatürleri çok sevdim.

eve dönüşten önce annemin yaptığı soğuk çorba(benim en sevdiğim), köfte , patates menüsünü bir güzel mideye indirdik, sarı'ya yine pasiflora verdik, bu sefer sıcak diye şikayet edemez, gece çıkıyoruz yola.

ankara güzeldi. dönüş yolu da öyle. ev çok güzel.

Hiç yorum yok: