07 Mart 2006

yazmak istedigim bir kac şey birikti.

sarı süper bir yaratık olma noktasında ilerliyor ve bizi her geçen gün daha da fazla büyülüyor. kendisi bunun farkında olduğu halde çok şımarmıyor, oysa ben onun konumunda olsam neler yapardım...

kolibasili the gerçek çalışmaktan ve koşturmaktan feci halde yorulmuş vaziyette. durmuyor , durmuyor, durmuyor.

ben ne yapacağımı bilmez bir halde, bir düşünceden diğerine geçip duruyorum. sanki yeni doğmuşum da herşey başıma ilk defa geliyor , herşeyle ilk defa karşılaşıyormuşum gibi... ne , nasıl yani , olamaz, hayır inanamıyorum, böyle gerçekleştiğine eminmisin, gerçektende mi en çok kullandığım kelimeler listesinde birinci sırada yer alıyor. ikinci sırada en çok kullandıklarım ise; orada kimse yok mu? , çıkarın bizi buradan, kurtarın bizi buradan, bu dünyada yaşadığıma inanamıyorum gibi söz öbekleri.

dün televizyonda bir program gördüm. fikret hakan ve zerrin özer sunuyordu. daha öncede mihri belli'nin röportajını okumuştum. bilmiyorum belki de fikret hakan'ın papyonundan dolayı, ilk aklıma gelen, insanın özellikle yaşlandığı zaman sıkı sıkı sarılabilecegi düşüncelerinin ve inançlarının olması gerektiğiydi. insan yaşlanırken sanki bazı şeyleri daha da saklayamaz hale geliyor ve o zamana kadar karakterinizin aslında çok geliştirmediğiniz parçaları baş belası olabiliyor.

Hiç yorum yok: